Hayat | Konular | Kitaplık | İletişim

Ya Terlemeseydik!

Sıcak bir günde hızlı yürüme sebebiyle kan ter içinde kalan ve elbiselerini değiştirme imkânı bulamayan bir insan, terlemeyi eziyet gibi görebilir. Hâlbuki terleme, Cenab-ı Hakk’ın rahmetinin tecellilerinden biridir. Vücuda yerleştirilmiş olan terleme mekanizması, hayatiyetin sıhhatli bir şekilde devam ettirilebilmesi için oldukça önemli vazifeler görür.

Deri; iç ve dıştan gelebilecek her türlü uyarıya cevap verebilecek kabiliyette yaratılmış, en fazla hücre ihtiva eden organlardan biridir. Ayrıca hayvanlar da kendilerine has doku hususiyeti ve ihtiva ettiği koku, yağ, sümüksü madde (mukus), zehir ve ter bezleri gibi gerektiğinde salgıları ile vücudu koruyan birçok beze sahiptir.

Ter bezleri, memelilere hastır. Yani omurgasız hayvanlarda, balık, kurbağa, sürüngen ve kuşlarda ter bezleri bulunmaz. Memelilerde ter bezlerinin konumu ve sayısı türlere göre farklılık arz eder. Meselâ kedi ve köpeklerde bu bezler sadece ayak tabanlarında bulunur. Bu yüzden köpekler, sıcak havalarda veya vücutları aşırı ısındığında hararetlerini dillerini sarkıtarak dışarı atar. Balina ve yunus gibi suda yaşayan memelilerde ter bezi yoktur. Hayatlarının büyük bölümünü suda geçiren su aygırlarında, ter bezi sadece başın üst kısmında bulunur. Fillerde ise ter bezi bulunmaz. Genellikle sıcak bölgelerde yaşayan bu hayvanlar, bu yüzden vücutlarını serinletmek için kulaklarını devamlı sallar. Bu, fillerin cüsselerine nispetle küçük kulaklarla vücutlarını yelpazeleyip soğuttuğu mânâsına gelmez.



Bu hayvanların kulaklarına geniş çaplı kılcal damar ağı yerleştirilmiştir. Bu ağ, fillerin vücutlarındaki 450 litre kanı 20 dakika içerisinde kulaklarından geçirerek âdeta radyatör fonksiyonu görür. Kanın geçişi esnasında sallanan kulaklarla kanın soğuması temin edilmiş olur. Kırışık bir yapı arz eden fil derisi, su tutma özelliğine sahiptir. Deride tutulan suyun sıcak havada buharlaşmasıyla vücuttan ısı çekilir ve hayvan böylece serinletilmiş olur.

Ter nedir ve nasıl üretilir?

Ter, insan vücudunun yaklaşık her cm2’sine 100 adet yerleştirilmiş 2,5 milyon ter bezi tarafından salgılanan renksiz, kokusuz bir sıvıdır. Vücuda dengeli bir şekilde dağıtılan ter bezleri; meme uçlarında, göz kapaklarında, genital (üreme) organlarda ve dudaklarda bulunmaz. Buralarda ter bezi olmamasının bazı hikmetleri vardır. Meselâ emzirilen bebekler, meme uçlarında ter bezi olmaması sayesinde terle tuzlanmış deriyi emmek zorunda kalmamaktadır. Eğer dudaklarda ter bezi olsaydı, insan konuşurken devamlı terleyen dudaklarını yalamak mecburiyetinde kalabilirdi.

Ter bezlerinin yapısı

Ter bezlerindeki tüp şekilli yapı iki kısımdan meydana getirilmiştir:
1- Deri altındaki ter salgılayan kıvrımlı bölüm.
2- Epidermis (üst deri) ve dermis (alt deri) bölgelerinden dışa doğru uzanan kanal bölümü.

Birçok bezde olduğu gibi, ter bezlerinin salgı bölümü de ön salgı adı verilen bir sıvı salgılar. Bu sıvı kanalda akarken içindeki maddelerin konsantrasyonları (yoğunlukları) değiştirilir. Salgı, bez hücrelerinin üzerinde veya onlara yakın sempatik sinirlerin uyarılmasıyla gerçekleştirilir.

Kaç çeşit ter bezi vardır?

Vücudumuza, “ekrin” ve “apokrin” olmak üzere iki grup ter bezi yerleştirilmiştir. Ekrin; avuç içi ve ayak tabanında fazla olmak üzere vücudun her bölgesinde bulunan, “merokrin” salgı yapan (salgı az bir sitoplâzma kütlesiyle dışarı verilir) ve sayısı iki milyondan fazla olan ter bezidir. Bu ter bezleri, epidermisten embriyolojik dönemin üçüncü ayından itibaren gelişmeye başlar ve doğumdan birkaç hafta sonra da vazifelerini yapacak hâle gelir. Bu bezin salgıladığı terde su, sodyum, potasyum, klor, bikarbonat, üre ve aminoasitler bulunur.

Apokrin ter bezleri (salgı, sitoplâzmanın önemli bir kısmıyla dışarı atılır) hamileliğin 4-5. aylarında gelişir. Daha çok koltuk altına, ağız ve meme başı çevresine yerleştirilmiştir. Salgısını genellikle kılın dip kısmındaki soğancığa (folikül) boşaltır. Bakterilerin faaliyeti neticesi kokusunu kazanan renksiz salgı; protein, karbonhidrat, amonyak ve demir ihtiva eder. Her insanın kendine has kokusu, bu maddeler vesilesiyle ortaya çıkar. Köpek ve benzeri bazı hayvanlar da sahiplerini bu kokudan tanır. Hormonal veya hissî uyaranlarla ortaya çıkan salgı, androjenlerin (erkeklik hormonu) salgılanmasına bağlı olarak çalıştığı için ergenlik çağında salınmaya başlar.

Neden terleriz?

Terleme, vücut sıcaklığının istenilen aralıkta kalması ve rahatlığının sağlanabilmesi için, vücuda yerleştirilmiş çeşitli mekanizmalar vasıtasıyla yapılan bir dengeleme faaliyetidir. Terleme, vücuda yerleştirilen bir soğutma mekanizmasıdır. Sıcak bir ortama girildiğinde ısı dengesini sağlamak için vücudun bazı mekanizmaları devreye sokulur ve termostat gibi çalıştırılan sistemle vücut sıcaklığımız dengelenir.

Sıhhatli bir insanın vücut sıcaklığı son derece kararlıdır, değişmeler nâdiren 0,5 oC’yi aşar. Ortam harareti ne olursa olsun, vücut sıcaklığının belirli dar aralıkta tutulması gerekir. Hareketsiz bir yetişkinin vücut içi sıcaklığı ortalama 37 oC iken, deri sıcaklığı 31 oC’den 25 oC’ye kadar değişiklik gösterebilir. Vücut sıcaklığının düzenlenmesi vazifesi, hipotalamusa verilmiştir. Hipotalamus, orta beynin bir parçasıdır ve yaklaşık 4 g ağırlığındadır. Hipotalamusun ön kısmına vücudu sıcaklık artışından koruyan, arka kısmına ise sıcaklık düşüşlerinden muhafaza eden birer merkez yerleştirilmiştir.

Çevreye istenilen seviyede ısı geçişi olmadığında, meydana gelen sıcaklık artışı dolayısıyla, damar genişletilmesi (vazodilatasyon) ve terleme devreye girer. Derideki kan akışı artırılır ve bu şekilde iç bölgelerden dış dokulara ısı geçişinde iki, üç kat artış olur. Yetişkin bir insanın derisinde normal şartlarda ve istirahat durumunda kalb debisinin % 5-10’u kadar kan bulunur. Sıcaklığın aşırı artması hâlinde kalbdeki kan debisinin % 50-60’ı deriye gönderilir. Eğer buna rağmen vücut içi sıcaklığı hâlâ artmaya devam ediyorsa, vücutta ter salgılanarak ısı geçişi devreye sokulur. Ancak suyun buharlaşmasını engelleyen elbiseler, ortamdaki su buharının kısmi basıncının artması ve hava dolaşımının azalması gibi dış unsurlar önemli bir soğutma şekli olan terlemeye tesir eder. Vücut sıcaklığında 1 oC’lik artış, kalbin dakikada 18 defa daha fazla atmasına sebep olur.

Vücut ısısının dengeli bir şekilde korunması ve sürekliliğinin sağlanması için Allah vücuda yerleştirdiği mekanizmalara koordine bazı vazifeler yaptırır. Bu durumda insan elbise giyme, hareketi azaltma veya daha serin ortam şartlarını arama meyli gösterir.

Vücuttan buharlaşan her bir gram suyla 0,58 kilokalori ısı kaybedilir. Kişinin terlemediğini zannettiği zamanlarda bile, deri ve akciğerlerden yaklaşık 450–600 ml/gün nispetinde su buharlaşır.

Derideki ısı, çevredekinden fazla olduğu sürece, radyasyon (ışıma: kızılötesi ısı ışınlarıyla kayıp) ve iletim (kondüksiyon: cisimlere ve havaya temas veya ısı iletilmesi yoluyla ısı kaybedilmesi) ile kaybedilir. Ancak, çevre ısısı deriden daha yüksek olduğu zaman, radyasyon ve iletim ile ısı kaybedilmez, aksine kazanılır. Bu şartlarda, vücudun ısıdan kurtulması için tek yol buharlaşmadır ve bunun için her zaman ısı kaybedilir; bu da soğutma tesiri ortaya çıkarır. Gerektiğinden fazla ısınan vücudumuz bu sayede normal ısı seviyesine getirilir. Halkımız karpuz soğutmada bu metodu kullanır.

Giyinmenin vücut ısısı üzerine tesiri

Elbise kıvrımları arasında tutulan hava, deriye komşu hava tabakasının kalınlığını artırır. Böylece vücuttan ileti ve hava akımının tesiriyle (konveksiyon) ısı kaybedilme hızı çok azalır. Elbiseler ısı kaybını, çıplak vücuda göre yarı yarıya azaltırken, kutup şartlarında giyilen elbiseler ısı kaybını altıda bire indirir. İnsanlar farklı coğrafyalarda karşılaştıkları ısı problemlerini çeşitli icatlarla aşarken, kutup bölgelerinde yaşayacak şekilde yaratılmış olan kutup ayısı, fok ve penguen gibi canlılar, Rabb’imizin kendilerine hediye ettiği o bölgeye uygun deri, yalıtkan tüy ve bunların altındaki kalın yağ tabakaları ile korunurlar.

Deriden elbiselere geçen ısının yaklaşık yarısı, aradaki küçük mesafeden iletim ile değil, radyasyonla geçer. Bu sebeple elbiselerin içini ince bir altın tabakasıyla kaplamak, elbiselerin yalıtkanlığını oldukça artırır. Bu teknik yardımıyla kutup elbiselerinin ağırlığını yarı yarıya azaltma imkânı vardır. Ayrıca giyilen elbiselerin bol olması, vücutla elbise arasında bir hava katmanı oluşturacağından, vücut sıcaklığının korunmasına vesile olur. Dar olursa arada hava tabakası olmadığından vücut ısısını muhafaza etmek zorlaşır ve daha fazla üşünür. Aynı durum insanların aşırı sıcaktan korunmak için vücudu bütünüyle örten bol elbiseler giydiği çöl ortamında da geçerlidir.

Islandıkları zaman elbiselerin vücut ısısını korumadaki tesirleri hemen hemen kaybolur. Çünkü suyun yüksek iletkenliği ısı kaybını yirmi kattan fazla artırır. Bu sebeple, soğuk bölgelerde vücudu soğuğa karşı muhafaza etme yönünden elbiselerin ıslanmaması büyük önem taşır. Terleme ile ıslanan elbiselerin yalıtkanlık dereceleri oldukça azalacağından terli vaziyette rüzgâra karşı durmak zararlıdır. Diğer taraftan yünlü elbiseler teri emer ve onun kolayca buharlaşmasını sağlar. Pamukluların, yüne göre teri tutma özelliği daha yüksektir.

Vücudun küçük böbrekleri olarak ter bezleri
Vücudumuzda metabolizma neticesi meydana gelen ürik asit, üre, tuz ve diğer zararlı maddeler ter vasıtasıyla da atılır. Bu açıdan bakıldığında ter bezlerine kanın temizlenmesi için böbrek vazifesi de verilmiştir denebilir. Ter bezleri hafifçe uyarıldığı zaman, ter sıvısı kanaldan çok yavaş akar. Bu sıvıyla beraber çıkan sodyum ve klor iyonlarının bir kısmı tekrar emilir (Bu, vücut için faydalı bir durumdur; zîrâ vücudun bu maddelere ihtiyacı vardır). Aksi durumda vücudun elektrolit dengesi bozulur, sinir ve kas problemleri ortaya çıkar, daha sık tuz alma ihtiyacı doğardı.

Fizikî aktivite sırasında veya sıcak ortamlarda aşırı terleriz. Hücrelerimiz sodyum, potasyum ve klor gibi iyonları geri emecek zaman bulamaz. Böyle hızlı bir terleme sebebiyle meydana gelen sıvı kaybı, yerine konamaz ise özellikle dolaşım sistemimizde aksamalar başlayabilir. Bu sebeple sıcak zamanlarda yaşlı ve çocukları güneşten korumak ve onların bol sıvı almalarını sağlamak gerekmektedir.

Heyecanlandığımızda neden daha fazla terleriz?

Heyecan verici bir durumla karşılaşıldığında sempatik sinir sistemi aktifleşir ve böbrek üstü bezlerinden epinefrin (adrenalin) salgılanır. Bu salgı, özellikle avuç içleri ve koltuk altlarındaki ter bezlerine tesir eder ve ter miktarı artar. Bu sempatik aktivite sebebi ile ciltteki elektrik geçirgenliği de değişir. Yalan makinelerinde bu değişiklikten faydalanılır. Ayrıca hormon dengesizlikleri, tiroit bezinin aşırı çalışması, alkol kullanmak, fazla miktarda kafein almak ve sempatik sinir sisteminin aşırı uyarılması, terlemenin artmasına sebep olabilir. Bunun dışında koma durumlarında, bazı kanser türlerinde, kalb krizinde; içsalgı bezi, parkinson, şeker ve hipertiroid hastalıklarında da terleme artar. Bu durumlarda görülen aşırı terleme, asıl hastalığın belirtisi veya neticesi olabilir. Bu yüzden tedaviye başlamadan önce terlemenin bir hastalık sebebiyle olup olmadığının ortaya konması gerekir. Aşırı terleme bazen sebebi bilinmeyen genetik faktörlere de bağlı olabilir.

Terlemesek ne olurdu?

Vücudun tamamının veya bazı bölgelerinin terleme kabiliyetini kaybetmesi tıp dilinde “anhidroz” olarak bilinir. Bunun sebepleri arasında cilt kanseri, tiroit bezinin az çalışması; mayasıl, sedef ve cüzam gibi hastalıklarla bazı ilâçların kullanılması gelir. Hararet yapan bir motorda bazı arızaların çıkması gibi; doğuştan ter bezi olmayanlar, vücutlarını soğutamazlar ve sıcak çarpmasından ölebilirler.

İklim şartlarına uyum sağlamada (aklimatizasyon) terleme

Normal iklim şartlarında yaşayan sağlıklı bir kişi, başka bir ülkeye gidip orada sıcağa mârûz kaldığında önceleri saatte sadece 1 litre kadar terleyebilir. Bu miktar vücuttan fazla ısıyı atmak için yeterli olmaz. Sonra gittikçe terleme miktarı artarak saatte 2–3 litreye ulaşır. Ter miktarındaki artış, bezlerin ter üretme kapasitesindeki artışa bağlıdır. Bununla birlikte, yeni şartlara uyum sağlanınca terleme ile kaybedilen tuz (NaCl) miktarı azalır. Bunun sebebi iklime uyum sağlayan şahıslarda aldosteron hormonu salgısının artmasıdır. Uyum sağlayamayan bir kişi sıcak havada günde 15–30 g tuz kaybederken, 4–6 haftalık uyum sürecinden sonra kayıp 3-5 g/gün’e düşer. Burada Rabb’imizin bir hediyesi olarak fazla terlemeye rağmen tuz kaybı az olur. Eğer aşırı terlemeyle tuz kaybedilmeye devam edilseydi, tansiyonda düşme, su kaybı, şok ve ölüm ortaya çıkabilirdi. Bu sebeple vücut sıcak iklime alışıncaya kadar kişinin kendini koruması gerekir.

Ter kokusu

Normalde kokusuz olan ter, yağ bezlerinin salgısı ve cildimizde tabiî olarak bulunan bakterilerin çeşitli terkipler teşkil etmesiyle kokulu hâle gelir. İnsanlar genellikle kokusu sebebiyle terden şikâyet eder. Bilhassa terlemeyi engellemek için koltuk altına uygulanan kozmetik ürünler, ter bezleri açıklıklarının kapanmasına sebep olur. Bu da vücudumuzdan uzaklaştırılması gereken zararlı maddelerin içerde kalmasına ve vücudun zarar görmesine yol açar.

İnsanların günlük hayatına menfî tesir eden aşırı terlemeyi engellemek için, bazı hususlara dikkat edilmesi gerekir. Aşırı terleyen insanların kahve, çay gibi uyarıcı içecekleri azaltmaları, ayrıca baharatlı ve bol acılı yiyeceklerden de uzak durmaları gerekir. Terlemede kıyafetlerin de ehemmiyeti büyüktür. Ayrıca vücudun her yerinde olabileceği gibi daha çok el içi ve ayak tabanında görülen kötü kokulu ter, bazı gıdaları -özellikle soğan, sarımsak, çemen, pastırma ve sucuk- tüketmeye bağlıdır. Aşırı terleyenler yün, pamuk veya ketenden yapılmış kıyafetleri tercih etmeli ve terleten iç çamaşırları giymemelidir. Böyle kişiler, sentetik ayakkabı ve çorap giymemeye dikkat etmeli, aşırı terleyen bölgelerini sık sık yıkamalıdır. Aşırı terden nemlenen ayakkabılar da kuruyana kadar giyilmemelidir.

Ter kokularından kurtulmanın en sağlıklı yolu, sık sık yıkanmaktır. Ayrıca arka arkaya terleme durumlarında yıkanılmadığı zaman, ter ile dışarı atılan toksik maddeler, vücut tarafından tekrar geri emilebilir. Terlemek, bir müdafaa mekanizması olduğundan, teri önlemek, bilhassa yaz aylarında güneş çarpmasına davetiye çıkarır.


Kaynaklar
- ASHRAE, (1993). ASHRAE handbook-Fundamentals, chapter 37, Atlanta: American Society of Heating, Refrigeration andA ir-Conditioning Engineers.
- ASHRAE, (1989). ASHARAE handbook- Fundamentals, chapter 8, Atlanta: American Society of Heating, Refrigeration and A ir-Conditioning Engineers.
- Chaffee, E.E., Greisheimer, E.M. (1964). Basic Physiology and Anatom J.B. Lippincott Comp., Philadelphia, Montreal.
- genetikbilimi.com/gen/hipofiz.htm
- saglik.tr.net/genel_saglik_yaz_kalp.shtml
- isnet.net.tr/saglik/guncel/derimiz.asp
- Butera, F.M.(1998). Chapter 3-Principles of thermal comfort.Renewable and Sustainable Energy Reviews,Vol.2, pp.39-66.
- Candas, V. (1999). The thermal environment and its effects on human. Assesment of Thermal Climate in Operator’s Cab. Seminar in Florence, November 18–19, pp. 7–13.
- Kaynaklı Ö., Kılıç M., 2004. Vazodilatasyonun insan fizyolojisine etkisi ve terleme ile karşılaştırılması. Uludağ Üniv. Müh-Mimarlık Fakültesi Dergisi. Cilt 9, Sayı 1.
- Guyton Hall-Tıbbi Fizyoloji 9. baskı sayfa 911


Kategoriler

- hastalıklar - Şifalı Bitkiler - bitkilerin faydaları - Beslenme - kanser - tedavi - Gıda - şifa - kalp ve damar hastalıkları - sigara - belirtiler - kadın - çocuk - işitme kaybı - Diyet - hafıza - su - masaj - Vücudumuzu Tanıyalım - alerji - kulak - teşhis - sağlık haberleri - Diş Sağlığı - Beden dili - Depresyon - hastalık - Evlilik - Göz Sağlığı - ağız - bulaşıcı hastalıklar - gebelik - burun - sağlık - kulak ağrısı - orta kulak - Diğer Hastalıklar - Cinsellik - diş - bademcik - ağrı - şifa kaynağı - dikkat - Alkol - enfeksiyon - iç kulak - kilo vermek - diş çürüğü - kulak çınlaması - baş dönmesi

MollaCami.Com